Yunus Türkölmez, "İzmir’den - Mudanya’ya, Mudanya’dan - Lozan’a… Mudanya’da Yaşananlar 3" isimli makalesini okuyucularına sundu.

Fransız ve İtalyan generalleriyle yaptığım özel görüşmelerden sonra intibalarımı ve yeni tekliflerini Mustafa Kemal’e bildirerek beklemeye başladıktan kısa bir süre sonra beklediğim cevap geldi.

Başkumandan mütareke görüşmelerinin fazla uzamamasını istiyordu. Aynı gün General Harrington da Mudanya’ya geldi ve konferans toplandı. Harrington söz alarak bana hitaben şöyle dedi.

“Hükümetimden kesin talimat aldım. Kıtalarınızın ileri harekâtını durduğunuz için teşekkür ederim. Bugün açık bir talimat ile toplanmış bulunuyoruz. Bugüne kadar gösterdiğiniz sabırdan dolayı müteşekkirim. Generallerin size itimadı vardır. Burada mühim bir karar alacağız.

Müttefik kuvvetler aralarında mutabık kalarak Doğu Trakya’nın size teslimine karar vermişlerdir. Hatta Meriç’in batısında Karaağaç’ı da sizlere teslim etme kararındalar. Askerlerimiz sulhtan sonra İstanbul’u tahliye edeceklerdir.

Bana öyle geliyor ki, kimse ölmeksizin, bütün istekleriniz size takdim ediliyor. Müttefik devletler size ortak gayemiz olan sulhu takdim ediyorlar. 45 gün içinde idareniz Trakya’ya yerleşmiş olacaktır.

Müttefiklerin sizden istediği, beraber tespit edeceğimiz hudutlara, mıntıkalara riayet etmenizdir. Trakya’da bulunduracağınız Jandarmanın miktarını birlikte tayin etmeliyiz.”

General Harrington sözlerinin sonunda biraz da tehditvari bir üslupla hazırladıkları mukavele taslağını kabul etmemi istedi. Eğer sulh istiyorsak bu taslağı münakaşa etmeden olduğu gibi kabul etmeliymişiz!

Önümüze sürülen mukavele taslağına bir göz attıktan sonra; önceden anlaştığımız hususlarda bazı farklılıklar olduğunu gördüm. Ayrıca sözlü olarak söylediği Karaağaç’ın teslimi konusu taslakta yoktu. Trakya’nın boşaltılması için önceden belirttiğimiz 30 günlük süre 45 güne çıkarılmıştı.

Hemen itirazlarımı belirttim, tartıştık. Harrington “bu verebileceğimiz son haddir” diye cevap verdi. İtirazlarımı bildirdikten sonra bu yeni durumu hükümetime bildirmek zorundayım diyerek toplantının yarına bırakılmasını söyledim.

Daha önce şikayetlerime ve Yunanlıların yaptığı haksız tecavüzleri işaret etmem karşısında bana hak veriyor gibi görünen Fransız ve İtalyan heyetindeki generaller bu kez Harrington ile kesin bir ittifak halinde görünüyorlardı. Hatta bana bu projeyi kabul etmem için ısrarcı oluyorlardı.

Bir süre daha devam eden tartışmalar sonunda maddeleri müzakere etmeyi kabul ettiler. Öğleden sonra yeniden toplandık. Artık konferansın son safhasına gelmiştik. Başından beri ben direndikçe hep İngiliz kuvvetlerinin büyüklüğünden, gücünden, donanmasından, müttefiklerinden bahsederek nazikane bir tehdit havaları hep vardı. ‘İsteklerinizi şuraya kadar kabul ederiz’ derlerdi.

Anlaştığımız yerleri kabul ederek, anlaşamadıklarımızı sonraya tehir ederek ilerledik. Gece de sabaha kadar çalıştık ve lehimize mükün olan neticeyi de istihsal ettik.

Trakya’nın bize teslimi konusunda şöyle anlaşmıştık. Yunanlılar asker kuvvetlerini 15 gün içinde tahliye edecek, ancak idarenin bize teslimi ise kalan 30 gün içinde mutlaka sağlanacaktı. Biz de Trakya’ya geçireceğimiz Jandarma sayısını 800 olarak kabul ettik.

Çanakkale ve İstanbul bölgelerinde müttefik kıtalar halen bulundukları yerde kalacaklar, Kocaeli Yarımadasında ise iki taraf arasında bir boş alan bırakılacaktı. Bu hat ise Darıca – Gebze – Şile hattıydı.

Sonuç olarak 11 Ekim 1922 sabahı saat 06.00’da Mudanya Mütarekesini imza ettik. Yunan murahhasları gemilerinde bekliyorlardı ama bu mukaveleyi imza etmeye salahiyetlerinin olmadığını bildirmişlerdi. General Harrington bunun bir engel teşkil etmeyeceğini, mukavelenin derhal yürürlüğe gireceğini söyledi. Esasen mukavelenin içeriğine uygun olarak tatbikinden de kendilerinin (müttefiklerin) sorumlu olduğunu söyledi.

Mütarekenin imzalanması ile istediğimiz neticeyi almış bulunuyorduk. Tek silah atmadan Trakya biz teslim edilecekti.

Konferansa Genel Bakış ve Sonradan Öğrendiklerim:

Mudanya Konferansının zaman zaman kesilme tehlikesi geçirmesi ve buhranlı bir hava içerisinde devam etmesinin sebepleri hakkında çok şey öğrendik. Masaya oturup da talimat bekliyoruz dedikleri günlerde İngiliz Hariciye nazırı Paris’e gitmiş, orada Trakya’nın tahliyesi ve Boğazlar meselesi üzerinde yoğun görüşmeler olmuş.

Anlaşmaya vardığımız son gece, mutabık kalınan metin redaksiyon heyetine gönderilince gergin olan hava birdenbire dağılıverdi. Herkes dağınık vaziyette ayakta görüşüyordu. O güne kadar aramızda hep mesafe olan İngiliz heyet üyeleri dahi daha yakın duruyorlardı. Herkes gergin geçen anlardan vb. bahsediyordu. İşte konferans böyle bir hava içerisinde son buldu.

Öğrendiğime göre müttefik heyetin başkanı olan İngiliz General “İsmet Paşa bize mağlup generaller gibi muamele ediyor” demiş. Aslında benim zihnimde böyle bir muamele etme fikri yoktu ama konferansa ben başkanlık ettiğim için onlar bu duruma alışkın değillerdi.

Ayrıca doğal olarak Türkiye namına kazandığımız bir zaferin neticesinde müzakere yapıyorduk. Bu durum pek karşılaşmadıkları bir durumdu.

Mütarekenin imzalandığı vakit geçirmeden o tarihte Ankara’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya telgrafla haber verdim, o da memnun olmuştu. Mukaveleyi imza etmemizden sonra Mustafa Kemal Paşa Bursa’ya geldi. Aslında mukavelenin başlayacağı günlerde de Bursa’da idi ama sonra Ankara’ya gitmiş ve gelişmeleri Ankara’dan takip ediyordu.

Bu gelişme üzerine Başkumandanın artık vazifesinin askeri tarafı bitmiş, siyasi tarafı başlamıştı. Orada ise Mustafa Kemal’in yetkilerini ve idaresini şiddetle eleştiren ve kontrol altına almak isteyen bir gurup vardı. Ama her şey rağmen Mustafa Kemal Paşa meclis ve hükümetle beraber ahenk içerisinde çalışıyordu.

İnönü ve Lozan’a Gönderilmesi Hakkında Birkaç Söz:

Üç bölüm halinde buraya kadar anlattığım hususlar ve Mudanya’daki duruşu göstermiştir ki, savaş sonrası toplanacak Sulh Konferansına yani Lozan’a gidecek en doğru kişinin İsmet Paşa olduğu hiç şüpheye yer bırakmayacak kadar nettir.

Aslında İsmet Bey daha alt rütbede bir subay iken Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasındaki sınır hatlarının belirlenmesi ve çatışmaların sonlandırılmasındaki başarısıyla biliniyordu.

Ayrıca son olarak da 1910 yılındaki Trakya Manevraları sırasında gösterdiği başarı, dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmet İzzet Paşa tarafından takdir görmüş ve Yemen’e Kuvva-i Seyyare komutanlığına atanınca da İsmet Bey’e mektup yazarak onu kendi karargâhına almıştır.

O sıralarda Yemen’in Cebel denilen dağlık bölgesinde İmam Yahya önderliğinde sürmekte olan çok etkili bir isyan vardı. İngilizlerin de kışkırtmasıyla Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmışlardı. Ancak çok geçmeden Hicaz ile Yemen arasındaki Asir yöresinde de ayaklanmalar çıkmıştı.

Yemen’de böylesinde çok kritik bir zamanda bizzat İmam Yahya ile ve diğer isyan önderlikleriyle müzakerelerde bulunan İsmet Bey’in isyancıları ikna etmekteki ve sonlandırmadaki başarısı tüm askeri çevrelerce ve Osmanlı bürokrasisi tarafından iyi biliniyordu.

Bütün bu askeri ve diplomatik siyasetteki başarısı üzerine Kurtuluş Savaşındaki Cephe Komutanı olarak başarısı, en sonunda da tüm bunların üzerine Mudanya başarısı onu Lozan’a TBMM Heyeti adına gönderilecek en doğru kişi yapmıştı. Mustafa Kemal Paşa da zaten bütün bu değerlendirmeleri en iyi yapan lider olarak onu seçmişti.

*Bu yazı üç bölüm halinde Mudanya Mütarekesinin 103. Yılı anısına hazırlanmıştır.

Kaynak: İsmet İnönü’nün Hatıraları. Lozan Antlaşması 1. Cumhuriyet Gazetesi Yayını. İstanbul 1998. Sayfa: 33-49

İzmir’den Mudanya’ya, Mudanya’dan Lozan’a… Mudanya’da Yaşananlar 2 (2)