Halime Özdemir, "Sen Allah’tan Korkmaz Mısın?" isimli makalesini okuyucularına sundu.

Korkmak fiili sözlükte; “Korku duymak, ürkmek, dehşete kapılmak; korkulmak; kaygı duymak, endişe etmek; çekinmek, sakınmak, saygı duymak; yapamamak, cesaret edememek” anlamlarında kullanılır. Bu anlamlara dikkat edildiğinde kişinin eylem veya söyleminde aslında yapmaması değil saygıyla orantılı olarak yapmaya yanaşmaması esastır. İllaki cezası veya suçundan dolayı değil sakınmayı/korunmayı esas alma konusunun önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bu bilgi burada bir dursun.

Bu korku tanımından sonra benim esas dikkat çekmek istediğim nokta, Allah korkusu meselesi. Çünkü Allah korkusu denildiğinde genel olarak Allah’ın azabı/gazabı ön planda tutulan bir korku hâkimdir. Ve lakin korkmak fiilini bütün anlamlarıyla değerlendirdiğimizde özellikle yapabilecekken saygıdan dolayı “yapmayı tercih etmeme” mevzusu dikkate değerdir.

Allah korkusu ile ilgili ayetlere baktığımızda kulun “korunması” esasına dayalı olarak korkma üzerinde durulduğu görülmektedir. Bundan dolayı ayetleri dikkatli bir şekilde anlamak zorundayız. Çünkü Allah’tan korkmalı mı korkmamalı mı konusu toplumumuzda her dönemde var olmuş bir mevzudur. Peki ama Allah kendisinden korkma konusunda müminlerden ne istiyor? İşte ilk önce ve esasta bilinmesi gereken şey, budur. Bunun kaynağı da ister kabul edilsin ister edilmesin Kur’an-ı Kerim’dir.

Mesela; “Ey iman edenler! Kudret ve yüceliğine yaraşır bir biçimde Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun ve ancak O’na gönülden boyun eğmiş müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân 3/102) ayeti, Allah korkusu konusundaki usul ve esası açık ve net bir şekilde bildirmiştir. Korkmak, Allah’a itaati gerekli kılan bir eylemdir. Çünkü itaat olmadan Allah korkusu olmaz. Keyfe göre, zamana ve zemine göre değişen bir durum değildir daha doğrusu olmaması gerekir. Ve bu duygu, insanın dilinde değil gönlünde yer alarak davranışa sirayet etmesi elzemdir. Ve yine aynı şekilde sakınmak da Allah korkusunun bir tecellisidir. “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının; O’na yaklaşıp rızâsını kazanmanın yollarını arayın ve O’nun yolunda cihâd edin ki kurtuluşa erebilesiniz.” (Mâide 5/35) ayeti, korkunun neticesinde olması gerekeni gözler önüne sermektedir. Yani Allah’ın hoşnutluğu elde ettirmeyen her iş, Allah korkusunu da kişiden uzaklaştırır. Temelde Allah korkusu, bir çabanın ürünüdür. Eğer çaba gösterilmezse korkunun da bir anlamı olmayacaktır.

Allah korkusu ile yaşayan her mümin, nihayetinde kurtuluşu elde edecektir. (Âl-i İmrân 3/200) Hal böyle olunca müminlerin ahirete imanı var ise kendi heva ve heveslerinden arınarak Allah’ın sınırlarını korumaları gerektiğini fark edeceklerdir. Belki de bugün her şeyin sıradanlaşması, Allah korkusu ortadan kalktığı için Allah’ın kanunlarının ve kurallarının yok sayılmasının bir neticesi olarak gerçekleşmektedir. Kim bilir?

Şu da bir gerçektir ki iman, Allah korkusunun en önemli aracıdır. İmanı olan kişi veya kul, gerçek anlamda Allah korkusu ile hayatını idame ettirir. Belki de müminlerin öncelikle bunu fark etmeleri gerekir. Şu ayeti düşünmeden yapılan her bir eylem, korkuyu ortadan kaldırmaya yeterli olur. Eğer gerçekten mü’min iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Mâide 5/57) Bu anlamda Ademoğlunun başkalarıyla mücadele etmeyi bırakıp bizatihi kendisiyle mücadelesine yönelmesi yani her daim imanını ölçüp tartması zarurettendir.

Yine ayetler üzerinden devam edelim. Çünkü bu konu, bizim toplumumuzda herkesin kendince -keyfince- laf söylediği ve kendine göre anlamlar yüklediği bir alandır. Bu nedenle insan davranışlarında her geçen on yıllardır karmaşa mevcuttur. Oysa Allah korkusu, Allah sevgisiyle bağlantılıdır. Allah’ı seven, O’ndan korkar. Çünkü insan psikolojik olarak da sevdiğinden uzak durmak istemez ve onu incitmekten imtina eder. Allah’ı seven kimse de Allah’tan korkar. O zaman şu soruyu sormak zorundayız: Müslümanlar kalplerinde Allah sevgisini yok ettikleri için mi Allah’tan korkmuyorlar? Düşünmek lazım azizim…

Korku, korkulanın sözlerine kulak verilmesini zorunlu kılar. Çünkü insan korktuğuna itaat eder bazen zorunlu bazen isteyerek ama her iki durumda da itaati vardır. Allah korkusunu yaşayan kişi de itaat etmedikçe korkmamış olduğunu gösterir. Korkmak, kulu Allah yolunda tutarken korkmadan yaşamak ise sonuçları itibari ile Allah’ın huzuruna vardığında kulu zor durumda bırakan eylemlere sürükler. O zaman şu ayetin hayatımızın neresinde devreye girdiğini düşünmek zorundayız. “… Allah’a karşı gelmekten sakının ve emirlerini dinleyip itaat edin. Çünkü Allah, buyruklarını tutmayıp yoldan çıkan bir topluluğu doğru yola eriştirmez.” Mâide 5/108)

Allah korkusu, Allahtan sakınmayı yani emirlerine uyup yasaklarından kaçınmayı beraberinde getirmedikçe pek de anlamlı bir hal oluşturmamakta. Ve Allah korkusu, hem dünyayı hem ahireti kapsayıcı bir hayatın yaşanmasını zaruri kılmalı. Çünkü korkusuzca yaşanılan hayatlar, sınırsız eylemlere ve söylemlere yol açar. Oysa her zaman dediğimiz gibi dünya bizim değil ki sınırlarımızı aşalım. Netice itibari ile Allah’a yaraşır şekilde Allah’tan korkmak, her müslümanın üzerine düşen bir ödev ve bir sorumluluktur. Ya teslim olmayanlar mı? Allah hidayet versin…

Haftanın Kitabı: Ali Bardakoğlu, İslâm Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme, Kuramer Yayınları, İstanbul 2017.