Yunus Türkölmez, "İzmir’den - Mudanya’ya, Mudanya’dan - Lozan’a… Mudanya’da Yaşananlar 2" başlıklı yazısını okuyucularına sundu.

3 Ekim 1922’de başlayan Mudanya görüşmeleri öncesi daha İzmir’de iken tespit ettiğimiz ve burada ileri süreceğimiz, savunacağımız mütareke şartlarını hazırlamış olarak buraya gelmiştim.

İzmir’de Tespit Olunan Mütareke Şartlarımız Özetle Şöyleydi:

1- Yunan ordusu Trakya’dan tahliye edilecek ve en fazla 20 gün içinde Trakya bize teslim edilecekti.

2- Buna mukabil şimdilik Türk ordularının Trakya’ya geçmesinde ısrar etmeyeceğiz, ancak Trakya’da kuracağımız Türk idaresinin başta Yunanistan olmak üzere herhangi bir devletin tecavüzünden korumak için her türlü tedbiri alabileceğiz.

3- Çanakkale ve İstanbul üzerine yürüyen ordularımızın şu an bulundukları hat tespit edilecek, ancak daha sonra hiçbir taraf Boğazlar mıntıkasında yeni bir tahkimat yapmayacak ve bölgede bize karşı herhangi bir askeri hazırlık yapılmayacak, askeri tedbir alınmayacaktır.

Başkumandan Atatürk’le bu şartları son kez görüştüğümüzde bana; “Tekrar bir harbe gerek kalmadan mütarekeyi bir an evvel yapalım. Mütareke yoluyla Yunanlıları Trakya’dan çıkarmak ihtimali görünüyor ve bunu sağlayalım. Ondan sonra da toplanacak bir sulh konferansına gitmek için hazırlanalım.”

Bu siyasi ve askeri hedeflerle çok kararlı bir şekilde Mudanya’ya gelmiştim. Ama kendi şart ve imkanlarımızın da bilincindeydik. Şöyle ki;

“15 senedir sürekli harp ediyorduk. Halk ve asker yorgundu. Zaten çok sınırlı olan imkanlarımızın hepsini toplayarak büyük bir taarruz yapmıştık. Büyük Meydan Muharebesini kazanmış ve çok hızlı bir şekilde düşmanı takip etmiştik.

Bütün bunların üstüne yeni bir cephede harbe tutuşmak istemiyoruz ama istediğimiz neticeyi alamazsak yeniden harp edeceğiz. Yokluk, imkânsızlık, yorgunluk… Bunlar doğru ama muharebe hali hiç bilinmez. Bu nedenle biz planımızı, halimize, hesabımıza göre makul bir surette düzelttik.

Ama şunu da biliyorduk ki, düşman da bütün bunları görür, mukabil tedbirleri alır ve kuvvetli bir şekilde üstümüze gelirse bile yine de davadan vazgeçecek değildik. Sonuna kadar savaşacaktık.”

Böyle vaziyetlerde pazarlık da son derece güçtür. İşte bu şartlar altında 3 Ekim günü müzakere başladı. Müzakere başlar başlamaz ilk olarak Trakya’nın tahliyesi görüşülmeye başlandı.

Müttefikler Trakya’nın Teslimine Yanaşmıyor.

Müzakere açılır açılmaz benim pozisyonum ve ortaya koyduğum mesele şudur:

“Biz muharebe halindeydik, düşmanı yendik, takip ettik ve Anadolu’dan çıkardık. Bu konferansın toplanması nedeniyle (şimdilik) askerî harekât durmuştur. Bu hal uzun süre devam edemiz. Böyle bekleyerek düşmanın ve hasım kuvvetlerin zaman kazanmasına ve hazırlık yapmasına fırsat veremeyiz. O nedenle Trakya’nın (bütün memleketin) tahliyesi işini acilen halletmek lazımdır.”

Ben tezimizi özetle ve hızlıca böyle izah ettim. Münakaşalar, itirazlar başladı. Ama ben hep itiraz ediyorum. “Evvela harekât durmuştur, Trakya Meriç’e kadar Yunanlılarca tahliye edilmelidir. Burada ‘kıtaatın az geri çekilmesi, ileri gitmesi, pozisyon değiştirmesi’ gibi şartların görüşülmesi mevzuu bahis değildir” diyorum.

Müttefik generalleri bu tutumumuz karşısında Trakya’nın Yunanlılar tarafından tahliyesini kabul etmiş görünüyorlardı ama idareyi bize teslim etmeye yanaşmıyorlardı. Sulh yapılıncaya Trakya’nın idaresinin kendi askeri kuvvetlerinin işgali altında kalmasını savunuyorlardı. Aramızda esas görüş farkı bu idi artık.

Gördüğüm vaziyet şu idi ki, İtalyan ve Fransız heyetlerinin üyeleri benim görüşlerimi onaylıyor gibi duruyorlardı ama İngiliz General Harrington, Trakya’nın tahliyesine evet ama biz teslimine direniyordu. O da hükümetinden yeni bir talimat almak için ertesi gün akşamına kadar süre istedi.

Ben de bu gelişmeleri Başkumandanımıza sürekli rapor ediyordum. Tüm heyetin Meriç’in batısı için çok kesin bir tavırları olduğunu, şimdilik sadece şimendifer hattının orada kalabileceği fikrinde olduklarını anlıyordum.

Tam bu aşamada Mustafa Kemal’den şu talimatı aldım.

1- Kararağaç Edirne şehrinin bir mahallesidir. Yunan ordusu ve idaresi kesin olarak bu hattın garbına çekilmelidir.

2- Trakya’nın tahliyesi ve (idarenin) bize teslimi katiyen gayri muayyen (belirsiz) bir zamana ve koşula bırakılamaz. Bize teslim edilen her noktadan itilaf Kuvvetleri ve komisyonları derhal çekilecek ve en geç 30 gün içinde Trakya’da hiçbir güçleri ve etkileri kalmayacaktır. Aksi durumda ordumuzun Trakya’ya girişine hiçbir güç mâni olamayacaktır. (5.madde de aynı husus detaylıca mevcuttur)

3- Yunan Ordusu tarafından gerek Anadolu’dan gerekse Trakya’dan götürülen silahsız tüm ahaliyi askeri mukavele sonrası derhal iade etmelidir. Harp esiri olan bütün zabitan ve efradımızın da aynı zamanda iadesi şarttır.

4- Ekalliyetler (azınlıklar) hakkında verdiğimiz cevap uygundur. Bu mesele Mudanya Konferans müzakereleri dışındadır.

5- Mukavelenin askeri akdinden sonra İstanbul ve Çanakkale’de İngiliz tahsidatı (yığınağı) asla kabul edilemez.

İzmir’den Mudanya’ya, Mudanya’dan Lozan’a… Mudanya’da Yaşananlar 2 (3)

Ordulara Harekât Emrini Verdim.

Müzakerelerin ilk üç günü bu şekilde geçmişti. Ekimin altısında ise toplantı çok geç bir saatte açılabildi. General Harrington henüz hükümetinden bir talimat alamadığını söyleyerek konferansın ertesi güne bırakılmasını teklif etti.

İtalyan General Mombelli ise hükümetinden yeni talimat aldığını ve bizim taleplerimizi kabul ettiklerini söyledi. Ben de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına hak ve adalet hislerinden dolayı İtalya Hükümetine teşekkür ettim.

Fransız General Charpy’e de daima adaletten yana olan tutumu nedeniyle ayrıca teşekkür ettim. Bu durumu gören General Harrington; “Bu durumda anlaşma İngiltere’nin kabulüne kalıyor” dedi gülüştük.

Müzakerelerin uzaması bizi giderek endişeye sevk ediyordu. 6 Ekim günü Mustafa Kemal’den üst üste aldığım iki telgraf neticesinde ordularımıza ileriye doğru hareket etmeleri emrini verdim.

Müttefikler Telaşlanıyor.

Ordularımıza harekât emrini verdiğimiz öğrenilir öğrenilmez ilk tepki Fransızlardan geldi. General Pelle ve General Franklin Bouillon telaşla bize müracaatta bulundular. “Aman yapmayın” diyorlardı.

Konferans öyle buhranlı bir noktaya gelmişti artık. Oysa henüz en uçtaki birliklerimizi Çanakkale’ye doğru harekete geçirmiş değildik. Şimdilik gerideki kuvvetlerimizi ileridekilere yaklaştırıyorduk.

7 Ekim’de tekrar toplandık. General Harrington, Lord Curzon’un (İngiltere Dışişleri Bakanı) Paris’e gittiği için temas kuramadığını bu nedenle konferansın geri bırakılmasını söyledi. 8 Ekim’de hiçbir toplantı olmadı ve buhran devam etti.

9 Ekim günü sabahleyin Fransız ve İngiliz Generaller gelerek benimle hususi olarak ve dostça görüşmek istediklerini söylediler. Oturduk konuştuk ama vaziyet gergindi. Ben de harekâtı durdurma yetkimin sona erdiğini söyledim. İzmir bölgesinde kıtalarımızın kendilerince tarafsız kabul edilen bölgeyi geçtiklerinden yakınıyorlardı, şikâyet ettiler. Çanakkale’de ise Türk birliklerinin İngiliz hatlarına çok yakın olduklarını ve durumun çok gergin olduğunu, General Harrington’un da bu durumdan endişeli olduğunu söylediler.

Onlardan aldığım intibalarımı ve yeni tekliflerini Mustafa Kemal’e bildirerek beklemeye başladım.

*Bu yazı üç bölüm halinde Mudanya Mütarekesinin 103. Yılı anısına hazırlanmıştır.

Kaynak: İsmet İnönü’nün Hatıraları. Lozan Antlaşması 1. Cumhuriyet Gazetesi Yayını. İstanbul 1998. Sayfa: 33 - 41

İzmir’den Mudanya’ya, Mudanya’dan Lozan’a… Mudanya’da Yaşananlar 2 (2)

İzmir’den Mudanya’ya, Mudanya’dan Lozan’a… Mudanya’da Yaşananlar 2 (1)