Halime Özdemir, "Siz Nasıl Dua Edersiniz?" başlıklı makalesini okuyucularına sundu.
Dua, insana verilmiş en büyük servetlerden biridir. Bütün ibadetlerin özü ve temelidir. Allah, kullarından kendisine dua etmesini istemekte hatta ve hatta, "Duanız (ibadetiniz) olmasa Rabbim size ne diye kıymet versin..." (Furkân 25/77) diyerek kulların değerininin Rableri katında kendisine yaptıkları dua ile eşdeğer olarak geliştiği ve büyüdüğüne de dikkat çekmektedir. Peki, bütün bunlara göre acaba biz layıkıyla dua ediyor muyuz veya biz Allah'tan istemeyi biliyor muyuz?
Bu yazıda, Peygamberlerin dilinden dua örnekleri üzerinden duanın nasıllığı konusuna dikkat çekmek istiyorum. Her peygamber, içinden geldiği gibi, neye ihtiyacı varsa onunla ilgili olarak istekte bulunmuş ve Allah da onlara isteklerini vermek suretiyle cevap vermiştir.
Mesela Hz. Adem ve Hz. Havva, cennetten çıkarılıp dünyaya gönderilince Allah'a isyan ettiklerini fark ettiklerinde şöyle niyaz etmişlerdir. "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!” (A’râf 7/23) Önce hatalarını kabul edip beyan etmişler ve sonra ise akıbetlerinin nasıl olacağını ifade etmişler. Neticede ikisi de yaptıkları dua sonucu affedilmişler.
Mesela Hz. Musa (as); “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Bana âilemden bir vezir ver; Kardeşim Harun'u, onunla arkamı kuvvetlendir, onu da (elçilik) görevime ortak yap ki Seni çok tesbih edelim ve Seni çok analım. Şüphesiz Sen, bizi görensin.” (Tâ-Hâ/20/25-35) Hz. Musa, konuşması zor anlaşılan bir kişi idi ve kendisinde var olan bu durum sebebiyle kardeşini yardımcı istiyor ve onun gerekçesini de dillendiriyor. Allah'tan bu konuda yardım istiyor. Açık açık kendisinde olanı ve olmayanı ifade ediyor ve Rabbi de onun isteğine istediği gibi cevap veriyor.
Mesela Hz. Zekeriyya, ilerleyen yaşına rağmen çocuğu olmamıştır ama bir evlat sahibi olmayı da çok istemektedir. Ve o Allah'a sahip olmak istediği için şöyle dua ediyor: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin.” (Âl-i İmrân 3/38) Ve yine bir duasında, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın.” (Enbiyâ 21/ 89) diyordu. Allah, bu duaları neticesinde ona salihlerden bir evlat vererek duasına icabet ediyor.
Yine bir peygamber daha evlat sahibi olmak istiyor ve şöyle dua ediyor İbrahim (as) Rabbine: “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.” (Saffat 37/100) Ve neticede İbrahim Peygamber iki evlat sahibi oluyor. İsmail ve İshak... Ve ikisi de salih kimseler olacak şekilde iki peygamber... Ve soyundan pek çok peygamber... Hepsi onun duasının kabul olması ile gerçekleşiyor.
Kavminin kendisine inanmaması sebebiyle zor bir durumla karşı karşıya kalıyor Nuh (as). Ve artık gücü takati tükenmiş bir vaziyette iken Allah'a şöyle dua ediyor: “Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.” (Şu’arâ 26/ 118) Ve Allah (cc), bulunduğu zor durumdan onu kurtarmak için bir gemi yapmasını söylüyor. Ve Allah onu ve inananları büyük bir tufandan kurtarıyor. Duanın tecellisi... Ve yine bakıldığında imkansız bir durum ama neticede duada istenilen gerçekleşiyor.
Ve daha çocuk yaşta zorluklarla mücade ederek zor ve meşakkatli bir hayat yaşayan Yusuf (as). Kendisine verilenleri sayıyor ve olmak istediklerini dillendiriyor ve şöyle istiyor. “Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yûsuf 12/101) Nimeti vereni unutmadan tekrar nimet istemenin adabı var bu duada.
Sonuç olarak dua, Pegamberlerin dilinde kendilerinde olana teşekkür edip, nimetlerini dillendirip, öncelikle buna teşekkür ederek sahip olmak istediklerini de açık seçik bir şekilde söyleyerek kul olduklarını kabul edip kendileri için imkansız olan bir şey için kendi acizliklerini bildirerek niyazda bulunup isteklerine kavuşmaları için Allah ile konuşmalarıdır. Dua, istemek ve isterken insanın acizliğini ortaya koyarak kusursuz olana, imkansızı olmayana yalvarmasıdır. Biz hangi isteğimizi böyle açık açık dile döküp istedik de Allah kabul etmedi hiç düşündük mü? Sahi, biz dua etmeyi biliyor muyuz yoksa Allah nasıl olsa biliyor, görüyor deyip dilimiz lal olmuş bir vaziyette yaşayarak duanın gücüne inanmıyor muyuz?