Yunus Türkölmez, "Kantar Karakolu" isimli makalesini okurlarına sundu.
Kantar Karakolu, 12 Eylül darbesi sonrasında Kastamonu ilinde ve özellikle Taşköprü’de yaşanan baskı, gözaltı, tutuklama ve işkenceleri, o tutuklanma süreçlerini yaşayan öğretmenlerin ağızlarından anlatan bir roman.
Anlatıcılar hem kendi yaşadıklarını hem de o süreçte görüp şahit oldukları diğer gözaltı ve işkenceleri de tüm çıplaklığıyla anlatmakta. Bir anı - roman şeklinde kaleme alınan kitabın yazarı anlatıcıların çoğunu yakından tanımakta. Diğerlerini de ortak dostları aracılığıyla bulmuş ve aslında kendisi de o süreçleri (dışardan da olsa) yakinen takip etmiş bir eğitimci.
Kitabın detaylı tanıtımına geçmeden önce yazarı hakkında biraz bilgilendirme yapmakta yarar var. Yazarımız Mümtaz Tiftik, aslen Dadaylı bir hemşerimiz. Babasının memuriyeti nedeniyle 1957 yılında Yozgat Boğazlıyan’da doğmuş. İlk ve Orta Okulu Taşköprü’de, liseyi Ankara’da okumuş. 1980 yılında ise Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirmiş. Anadolu’nun çeşitli kentlerinde öğretmenlik ve yöneticilik yapmış.
Edebiyat serüvenine şiirle başlayıp, daha sonra öykü yazarak devam etmiş ve ilk romanı olan Kantar Karakolu’ndan önce ise 3 öykü kitabı yayınlanmış*
Tekrar kitaba dönecek olursak: Kitap; döneme şahit olmamış bir okurda bile insanların nasıl değersizleştirildiğini, o süreçte yaşananların adaletten ve insanlıktan ne kadar uzak ve aynı zamanda sistemin ne kadar acımasız olduğunu okuyana fazlasıyla hissettirmektedir. İnsanlara atılan iftiralar, ne idüğü belirsiz kişilerin ihbarları, suçlamalar ve tüm bu sıkıntıyı yaşayanlar…
Kitaba adını veren, işkence ve gözaltı merkezi olarak kullanılan yer ise yeni yapılan, o dönem henüz tam olarak açılmamış, ama son anda ordu tarafından el konulan Et Balık Kombinası binasıdır. El koymayla birlikte adı da etleri tartmak için kullanılacak olan kantarlardan dolayı Kantar Karakolu olmuştur. **
O dönem ülkemizdeki en büyük öğretmen örgütlenmesi olan TÖB-DER’in Kastamonu merkez ve ilçelerdeki tüm yöneticileri ile pek çok üyesi gözaltına alınarak burada toplanmıştır.
Sadece öğretmenler değil, ilerici, solcu olarak bilinen kim varsa, bir kısım ülkücü ve silah kaçakçısı iddiası ile gözaltına alınan yüzlerce insan burada bu Et Kombinasında tutulmuş ve sorgulanmıştır. Özellikle gençlerin sorgulamalarına Anakara Emniyeti DAL grubundan gelen polisler de katılmışlardır.
Gözaltına alınanların bir kısmı Kastamonu Adliyesinden serbest bırakılsa da önemli bir kısmı Ankara Mamak Askeri Ceza ve Tutukevine gönderilmiştir.
Kitap bize o günleri anlatırken ünlü yazarımız, hemşerimiz Rıfat Ilgaz’ın da yaşadığı gözaltına alınma, burada sorgulanma ve buradan tedavi için Daday’daki Sanatoryuma gönderilme süreçlerini de anlatıyor. Hem de canlı tanıklarının ağzından.
Evet, ülkemiz 12 Eylül sabahı şiddetli bir depremle uyandı. O kötü günlerin mirasını hâlâ aşabilmiş değiliz. Her şey alt üst oldu. Kantar Karakolu, işte o berbat dönemin bir taşra kentinde gözaltına alınanlara ve ailelerine yaşattıklarının bir tutanağı gibidir.
Şimdi de kitaptan kısa kısa bazı alıntılar aktaralım sizlere.
Darbeden haberi olmayan bir öğretmenin o sabah Taşköprü’de yaşadıklarından;
“Eve birkaç nefes yolum kalmıştı. Jandarmanın biri silahını bana doğrultarak, ‘Dur eller yukarı’ dedi. Gülmek mi, ağlamak mı lazım geldiğine bir türlü karar veremedim.
Bir elimle Pazar filesini, diğer elimle de yoğurt bakracını tutuyordum. ‘Ellerimi kaldıramam asker ağa’ dedim. Şaşırdı. Emrini aynı usulle yineledi. ‘Görmüyor musun elimdekileri’ dedim. ‘Nasıl ellerimi yukarı kaldırabilirim?’ Bozulduğunu hissettim. ‘Tamam’ dedi. ‘Ellerinizdekileri yere bırakın da…’ Söyleneni gülümseyerek yaptım.” (Sayfa 17)
Et Balık Kombinasında ilk gözaltı anında yaşananlardan;
“Birer birer ana binaya alınıyoruz. İçeriye girdiğimizde askerin kullandığı kirli nevresim parçalarıyla gözlerimiz bağlanıyor, görmez oluyorum. Birkaç askerin refakatinde daha sonra büyük bir salon olduğunu gördüğüm alana yürütülürken, yanımdaki asker, ‘Hocam önünde merdiven var, dikkat ediniz’ uyarısı yapıyor. Adımlarımı daha bir dikkatli atıyorum. Durumuma askerlerin kıkır kıkır güldüklerini işitiyorum. Moralim bozuluyor.” (Sayfa 26)
Taşköprü’de bir köy baskınında yaşananlardan;
“Albay, anama yöneldi, ‘Koca Komünist’ dedi. ‘Bunları nasıl yetiştirdin?’ Anam dobra ‘Nasıl yetiştirmişim? Sen onlar gibi iki, yiğit daha bulsana’ dedi. Bu yanıt Albay’ın hoşuna gitmemiş olacak ki, ‘Bana bak kadın’ dedi. ‘Seni de götürürüm onlarla beraber.’
Anam hiç lafını sakınmıyordu. ‘Çocuklarımla ipe kadar giderim’ dedi. Pabucun pahalı olduğunu sezinleyen Albay, biraz da şaşkın yüz ifadesiyle; ‘Ulan kocakarı avukat gibi be,’ dedi. Sonra çevrelerini kuşatan Jandarmaya, ‘Kadınları serbest bırakın’ dedi. ‘Evlerine girsinler.’” (Sayfa 96)
Babaları uzun süre gözaltında tutulan bir öğretmenin çocuklarına bakan dedelerinin unutulmaz sözü;
“Babam köyde oturuyor, rençberlik ediyordu. (…) benim gözaltına alınmamla babasız kalan çocuklarıma atalık etme düşüncesiyle ilçe merkezine taşınmıştı. Benim gözaltında tutulduğum bir günün akşamı çocukları ziyarete gidiyor. Hoş sohbet esnasında çocuklar, ‘Dede niye bizim babamızı salıvermiyorlar’ diye soruyorlar.
Babam sarsılır, torunlarına ne cevap vereceğini bilemez. Sonra; ‘Oğullarım, Öküzün kabadayısını afurun dibine bağlarlar. Sizin babanız da öküzün kabadayısıymış. Onun için çıkamıyor. Zamanı gelince çıkar, siz hiç üzülmeyin’, der.” (Sayfa 138)
İşte böyle…
Başta Kastamonu Sıkıyönetim Komutanı olmak üzere, bilgisiz, bilinçsiz, kandırılmış, egosu öne çıkmış kamu görevlilerin acımasız davranışlarından sayısız örneğin yanında, az sayıda olsa da jandarmada ve polislerden iyi davrananları da anlatmış yazar.
Tüm asker, polis ve adli makamların suçlamalarına rağmen, Kastamonu ve Taşköprü adliyesinden serbest bırakılan sanıkların durumuna da seviniyorsunuz. Bir ilçe kaymakamının serbest bırakılan bir öğretmene gizlice yaptığı geçmiş olsun ziyaretine de. Hatta sadece sevinmekle kalmayıp biraz da şaşırıyorsunuz tabi.
***
Okuyucunun Kastamonu ve ilçelerine dair çok şey bulacağı bu kitapta, özellikle Taşköprülü okurlar o günlere doğru tam bir kültürel seyahat yapacaklardır. Kese Köyü, Süleyman Köyü (Donalar), Çetmi ve Basemci Köyleri, Emerce Köyü başta olmak üzere ilçedeki kamu binaları, camileri, sinemaları ve tanınmış esnaflarıyla Taşköprü adeta romanın içinde yaşıyor.
Dostlukla.
***
*İlk şiirleri yerel gazetelerde yayınlanmış, daha sonra da 1978 yılında Ankara’da “Ilgaz” isimli dergide yayınlanmıştır.
İlk öyküsü ise 2006 yılında “MEB Aklın ve Bilimin Işığında Eğitim” Dergisinde yayınlanır. Daha sonra öyküler yazmaya devam eden yazarın üç öykü kitabı daha yayınlanır. “Panayır Zamanı” 2007’de, “Güz Tutulmaları” 2010’da, “Düş ikindileri” ise 2015 yılında yayınlanmıştır. Romanları: “Kantar Karakolu” (2018, Sürgün Gelin (2023)
** Aynı adla İzmir Basmane’de de bir polis karakolu bulunmakta olup, Gezi Eylemleri sırasında gözaltına alınarak bu karakola getirilenlere işkence yapıldığı iddiasının videoları kamuoyuna yansımış ve çok tepki çekmişti.