Halime Özdemir, "İnsana Yakışan İnsanca Yaşamak Değil Mi?" başlıklı makalesini okuyucularına sundu.

İnsan, Rabbi tarafından kendisine verilen kıymet üzerine dünyaya gelir. Ailesinin ona verdiği değer(sizlik) üzerine toplumda var olmaya ve öğrenmeye başlar. Değeri de değersizliği de, kıymeti de kıymetsizliği de… Ve bu şartlar altında yetişen bireyde çeşitli duygular ve onunla birlikte var olan eylemler ve söylemler de gün yüzüne çıkar. İşte bunlardan biri de ve belki insan onuruna hiç yakışmayanı da öfkedir. Peki ama öfke nedir?

TDK’da öfke şöyle tarif ediliyor: “Engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi; kakınç, kızgınlık, celal, hırs, hışım, hiddet, gazap.” Öfke bir duygu mudur? İnsan neden öfkesinin önüne geçemez? Öfke kontrol edilebilen bir eylem değil midir? Bütün duygular gibi aslında insan öfkesinin önüne set çekebilir. Kaç kişi bunun için çaba gösterir o ise bir muammadır. Şu var ki öfke ve onunla birlikte var olan eylem ve söylemler, içerisinde öğrenilmişlik barındırır. Bebeklik hatta anne karnında iken başlayan süreçte bireyler, bir başkalarının öfkeleriyle yoğrulurlar. Kızgınlık, bağırma-çağırma, küfür ve fiziksel şiddet olmak üzere diğer bütün şiddet türlerini içerisinde barındıran bir kontrolsüzlükle sonuçlanır. Peki ama din bize öfke konusunda ne emrediyor? Müslüman kimliğine sahip bir birey öfkeli olma hakkına sahip midir?

Öncelikle öfke, bir mümine/müslümana yakışmayan bir sıfattır. Müminler, öfkelerini yenmedikleri müddetçe takvayı asla elde edemeyecekler ve muttaki olmayacaklardır. İlk bilmeleri gereken bu ayettir. Çünkü Kerim kitapta müminlerin en temel vasıfları arasında şu özellikler zikredilir: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân 3/134) Herkes her an adeta patlayacak bir bomba gibi öfkelerinin kurbanı olarak nefes alıp vermekteler. Ve hatta başkalarının nefeslerini de keserek öfke patlaması yaşamaktalar. Ama aynı zamanda Müslüman sıfatıyla bu olaylar ve durumlar cereyan etmektedir.

Öfke aslında bir anlamda güç gösterisidir. Güçlü olanın zayıf, zalim olanın mazlumu mağdur ettiği bir durumdur. Güçlü olmak, öfkeli olma hakkını da beraberinde getirir mi? Baktığımız zaman güçlü olan aynı zamanda öfkesini daha gün yüzüne çıkarmaktadır. Oysa nebevî öğüt şöyle demiyor muydu? “Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değil, bilakis öfke anında kendisine hâkim olandır.” (Müslim, Birr, 107) Ey Müslüman erkekler ve kadınlar! Allah katında ne kadar güçlüsünüz veya güçlü müsünüz bu soruyu kendinize hiç sordunuz mu?

Hz. Peygamber (sav), öfke konusunda ashabına çeşitli tavsiyelerde bulunmuşlardır. Nebevî düstur, öfkeli kimseler için şu tavsiyelerde bulunuyor:

- Bir gün ashaptan biri Allah Resulü’nün yanına geliyor. “Ey Allah’ın Resulü! Bana tavsiyede bulun.” deyince iki cihan peygamberi tek kelimelik bir tavsiyede bulunuyor: “Öfkelenme!” Adam tatmin olmuyor ve defaatle aynı soruyu soruyor ve her seferinde aynı cevabı alıyor “Öfkelenme!” (Buhârî, Edeb, 76) Çünkü öfke her şeyi yıkar, geçer ve gider. Bundan dolayı bir mümin öfkesinin hâkimi olmak zorundadır. Bu kendisine güvenilmesinin ilk ve en önemli yoludur.

- Bir defasında öfkesinden deliye dönmüş ve küfür eden iki kişi Allah’ın Rasulü’nün huzurunda oldukları esnada Hz. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “Ben bir kelime biliyorum, eğer onu söyleyecek olsa, kendinde zuhur eden öfke giderdi. “Eûzu billahi mineşşeytanirracim…” (Buhârî, Edebu’l-Müfred, 642)

- İbadetlerin öfkenin önüne geçmesiyle ilgili şu hadis de dikkate şayandır. “Gazap şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş, ancak su ile söndürülür. Biriniz kızdığı zaman abdest alsın. (Ebû Dâvûd, Edeb, 3)

- Başka bir düstur da şudur: “Dikkat ediniz! Öfke insanoğlunun kalbindeki bir ateş parçasıdır. Gözlerin kızardığını, boyun damarlarının şiştiğini görmez misiniz? Her kim bunun eserini duyarsa, yere uzansın. (Tirmizî, Fiten, 26) Yine aynı minvalde başka bir buyruk ise; “Biriniz öfkelendiğinde, ayakta ise otursun. Yine sakinleşmezse yanı üzere yatıversin. (Ebû Dâvûd, Edeb, 3) şeklindedir.

- Bir diğer emirde ise susmanın önemine dikkat çekiliyor: “Biriniz öfkelendiğinde, ayakta ise otursun. Yine sakinleşmezse yanı üzere yatıversin. (Ebû Dâvûd, Edeb, 3)

Hiç şüphesiz öfkesine hâkim olmayı başaramayan herkesin hem kendisi hem de çevresindekilerin sağlıklı bir yaşam sürmesi için tedavi olması da kaçınılmaz bir gerçektir. İnsan, Allah’ın kendisine verdiği değeri öfke gibi kontrol edebilecek bir duygu sebebiyle neden kaybeder ki? İnsana yakışan insanca yaşamak değil midir?

Haftanın Kitap Tavsiyesi: William Davies, Öfke ve Tahammülsüzlük, Kuraldışı Yayınları, İstanbul 2017.