Halime Özdemir, "Hayırlı Mısınız Şerli Misiniz?" isimli köşe yazısı ile okuyucularıyla buluştu.
Hayır ve şer, hem iki karşıt kelime hem de genellikle birlikte kullanılan iki kavram. İnsan için de bir sıfat aynı zamanda. Bir insanda olması en zaruri iki vasıf, hayırlı mı hayırsız (şerli) mı şeklinde temayüz eder. İnsan yaptıkları ve yapmadıklarıyla, söyledikleri ve söylemedikleriyle ya hayırlı ya da şerli olur. Hayır; “iyi, iyilik”, şer ise “kötü, en kötü, çirkin, zararlı” anlamlarında kullanılır. İnsan hayırlı mı şerli mi olduğunu ilk önce kendisi bilir. Her ne kadar farklı farklı yüze sahip olsa da en doğrusunu vicdanı ona fısıldar.
Şer, eşittir kötülüktür. Kötülük yapanlar ise şeytana yoldaş olanlardır. Çünkü şeytan, insana kötülük yapmasını emreder. (Bakara 2/169) Dolayısıyla şer veya hayır, insanın kimin yolundan gittiğiyle anlamlı hale gelir.
Mesela konuşma dahi insana hayırlı-şerli sıfatını elde ettirir. Evet… Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlar: “Boş sözde hayır yoktur.” Nice boş ve gereksiz kelam edenler bunu biliyorlar mı? Ağzımızdan çıkan her bir kelime, bizi Allah katında nasıl bir yere getiriyor farkında mı insan? Yine bu minvalde başka bir hadis-i şerifi de yazmak istiyorum. “Size şerirlerinizin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Onlar, çok ve lüzumsuz konuşan, konuşurken laubali davranıp ağzına her geleni söyleyen kimselerdir. Hayırlılarınızı söylememe ne dersiniz? Onlar da güzel ahlâklı olanlarınızdır.” (İbn Hanbel, II, 370) İnsan kendisine şunu sormalı: “Ben hangi kategorideyim?” Soran var mı bilinmez ama şu devirde herkes gereğinden çok konuşuyor sanki? Bilmiyorum…
Modern çağ, pek çok yüze sahip kıldı insanı. Her ortamda ve her kişiye karşı farklı farklı yüzlere sahip oldu Adem’in oğulları ve kızları. Oysa bu yaptığının en büyük zararı, sadece ve sadece kendisine idi. Keşke bilse idi… Ne buyuruyordu bu dinin peygamberi: “İnsanların şerlilerinden biri de iki yüzlü kişidir. Bunlar bazılarına bir yüzle, bazılarına da diğer bir yüzle giden insanlardır.” (Buhârî, Ahkam, 27) Şu çağda insanı tanıyamama gibi bir haslet meydana geldi. Kimse kimse için hiçbir şey diyemez oldu. Diller lal oldu… Acaba şerli insanlar sebebiyle mi bu hale geldi? Bunun vebali nerede ve nasıl ödenecek ahirete iman edenler bir kendilerine sormalı değil mi?
İnsan acaba kendisine ben hayırlı mıyım yoksa şerli miyim diye hiç soruyor mu? İnsan kendisini ve hatalarını görmezden gelirse “çok hayırlı” zannıyla hayat sürebilir. İnsanın hayırlı mı şerli mi olduğunu görmesi için kendisine dışarıdan bakmasını bilmeli. Ve hep aynı kişilerle değil de farklı ortamlarda da bulunmalı. İnsanların birbirlerini ağırladıkları ortamlarda insan hatasını da günahını da bilmez, bilemez. Ve hatalar ona şer (hayırsız) sıfatını verdiren özellikler, genetik miras gibi nesilden nesile devam eder.
Bir gün Hz. Peygamber (sav) oturmakta olan insanların yanında durdu ve onlara, “Sizin hanginizin hayırlı, hanginizin şerli olduğunu size bildireyim mi?” dedi. Orada bulunanlar sustular. (Bunun üzerine Resûlullah sorusunu) üç kere tekrarladı. Bir adam, “Evet yâ Resûlallah!” dedi. Allah Resûlü şöyle buyurdu: “Hayırlınız, kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır; şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır.” (Tirmizî, Fiten, 76) Emin olunmayan yani güvenilmeyen insanda hayır yokken, şu çağda acaba kime güvenerek hayat sürüyoruz? Oysaki iman, güvenin en gerekli şartı idi. İnanmak ve güvenmek, bir kimseden alındığında hayırlı olması beklenilemez. O zaman hadi bir soru daha soralım. En son kimin güvenini kırdınız? Yoksa sizin imanınız elinizden mi alındı da güven kayboldu?
İnsan, davranışları ve sözleriyle insandır. Kaba-saba olmak da bir tercih; ince, nazik, kibar olmak da bir tercih. Ve herkes kendi tercihlerinin sonuçlarına da kendisi katlanacak inansa da inanmasa da kabul etse de etmese de… Peki ama neden bu cümleyi kurdum? Siz şu hadis-i şeriften haberdar mısınız ey Adem’in Kabil’i veya Habil’i takip eden evlatları? “Kime rıfktan (nezaket ve kibarlıktan) bir pay verilmişse o kimse hayırdan nasibini almış demektir. Rıfktan mahrum olan kimse ise hayırdan nasip alamamış demektir.” (Tirmizî, Birr, 67) Her şeyin elimizde olduğunu zannettiğimiz şu çağda kibarlık ve nezaketten mahrum kalmak da insanın kendisine yapacağı en büyük yatırım (!) iken sizin tercihiniz ne yönde? Veya siz bu takdirde hayrı mı şerri mi tercih ederek ömür tüketiyorsunuz?
Sonuç olarak hayırlı olmak da şerli olmak da insana bırakılmış. Ama hiç kimseye zerre kadar faydası olmayan insanın da hayırlı olmasını beklememek gerekir. Ne buyuruyordu Allah’ın Peygamberi: “İnsanların en hayırlısı insanlara en yararlı olandır.” (Kudâî, Müsnedü’ş-şihâb, I, 365.)
Sahi siz hayırlı mı hayırsız mısınız? Ne dersiniz?