Halime Özdemir, "Bize Dünyada Da İyilik Ver Ahirette De…" isimli makalesini okuyucularına sundu.
Dua, istemek ve istemeyi bilebilmekti. İşten-güçten, yoğunluktan dolayı es geçtiğimiz, hatta çoğu zaman ihmal ettiğimiz bir ibadet, dua. Evet, öncelikle şunu bilmek zorundayız ki dua bir ibadettir. Hatta ve hatta bütün ibadetlerin özü ve esasıdır. Allah’ın Resulü öyle buyurmamış mıydı? “Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizî, Deavât, 1) İbadet eden, kulluk eden herkesin en ince teferruatına kadar dikkat etmesi gereken belki de çoğu zaman da ihmal edilen bir ibadetti dua.
Dua dediğimde aklıma ilk önce hep İbrahim (as) gelir. Kur’an-ı Kerim’de İbrahim (as)’ın pek çok duası vardır ve özellikle onun dualarında sadece kendisini değil neslini de göz önüne alıp nasıl teferruatlı dua ettiğini görürüz. Bu sebeple dua deyince Hz. İbrahim’in sözleriyle de dua etmemiz gerektiğine inanırım. Adeta Rabbi ile en içten konuşur gibi isteyen İbrahim Peygamber misali… En güzel örneklerden biri olan İbrahim Peygamber gibi…
Öncelikle dua neydi? Bunun cevabını kendimizde bulmamız gerekir. Dua, kulun üzerine düşeni yapıp da Rabbiyle dertleşmesi ve konuşması değil miydi? Dua, kulun herkesten gizleneni Rabbiyle konuşması değil miydi? Dua, insanın yetmediğini ve aciz kaldığını kabul ederek alemlerin rabbine ellerini açması ve istemesi değil miydi? Dua, sözden öte özde gerçekleşen bir eylem değil miydi? Dua, insanın kul olmaya niyetlenmesi ve kullukta zirveleşmesi değil miydi? İnanarak ve kalbin en derinliklerinde gizli olanı önce kalpte sonra dilde vücut buldurarak kelimelere dökme hali değil miydi dua?
Bugün biz de şöyle bir duanın peşinden gidelim mi? Bu öyle bir dua ki insanlardan sadece ve sadece bir kısmına nasip oluyor. Nasiplilerden olanların hem dünyasını hem ahiretini mamur edecek bir dua. Ve bu dua neticesinde insanın Allah katında kazançlı olması umuluyor. “İnsanlardan öyleleri de vardır ki, “Ey rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver; bizi cehennem azabından koru” derler.” (Bakara 2/201)
İnsan dünyada yaşıyor bu sebeple dünyasını ihmal edemez. Dünyada yaşadığını unutarak sadece ahirete yönelemeyeceği gibi ahiretini unutup sadece dünyaya da bağlanamaz. İnsan olmak daha doğrusu kul olmak, ikisini dengeleyerek yaşamaktır. Hem dünya hem ahiret… Yani iyilik ve güzellik, hem dünya hem ahiret için istenilirse insan için anlamlı hale gelecektir. Ve önemli bir nokta, Allah’tan iyilik ve iyi olanı istemek gerektiğine dair bir uyarı. Eylemde bulunulan kötülükler, bir duanın neticesinde gerçekleşiyorsa akıbet cehennem azabı mı olacak acaba? Edinilen kazanımlar, bir dua neticesinde gerçekleşiyor ve içerisinde “kötülük” barındırıyorsa o eylemin mesuliyeti kime ait olacak? Bu burada bir dursun. Ve biz duanın dünya ve ahiret boyutunu anlamaya devam edelim.
Hz. Enes bize neyi haber veriyordu hatırlıyor musunuz? Hani Hz. Peygamber (sav) Medine’ye hicret etmişti ve herkes Allah Resulü’ne bir şeyler hediye ediyordu. Ümmü Süleym… Enes b. Malik’in annesi… Allah Resülü’ne kıymetli bir şey hediye etmek istiyor ve fakat hediye edecek bir şeyi olmadığını düşünüyordu. Bu açıdan o da Medine’yi nurlandıran son peygambere en değerlisini hediye edecekti, Enes’i… Enes, on yaşında bir çocuk ve Hz. Peygamber’in evine geldiği andan itibaren onun dizinin dibinden, gözünün önünden asla ayrılmıyor ve sürekli Allah’ın Resulünü gözlemliyordu. Onun ahlakını adeta nakış nakış belleğine işliyordu. O işlediklerinden biri de şu şekilde var oldu onun zihninde. Ve küçük Enes, Allah Resûlü’nün en çok yaptığı duayı bize şöyle aktaracaktı: “Allah’ım, bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!” (Müslim, Zikir, 26)
O zaman kötü olmayı istemek neyin kaybıdır? İyilik istenilirken kötülüklerin kaynağı nedir? Ve biz içten içe Allah’a yalvarmamız, dua etmemiz gerekirken duamızda neleri var ediyoruz? İyilik ve kötülük kıyaslamasında kötüyü elde etmenin çabası acaba ne şekilde bizde yansıyacak?
Dünya ve ahirette iyiliği elde etmek, bir duanın kökenini oluşturması gerekir. Ve bunun için yöntem de şu olmalı: “Allah’a, kabul edileceğine gerçekten inanarak dua edin. Bilin ki Allah, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaları kabul etmez.” (Tirmizî, Deavât, 65) Ettiğimiz dualarda kime ne kötülük olmasını istiyoruz bunu da düşünmek zorunda değil miyiz? Aksi halde ahiretten bir nasip elde edemeyeceğiz.
Allah akıbetimizi, evvelini ve ahirini, dünyasını ve ukbasını da hayreylesin. Amin…