Halime Özdemir, "Terazinin Dengesi Nerede Kayboldu?" başlıklı makalesini okuyucularına sundu.

Bugünkü yazımızda şu ayet yolumuzu aydınlatsın mı, ne dersiniz? “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (Kamer 54/49) Denge… Denge, uyum diye de tanımlanır. Ölçülü ve uyumludur her şey kainatta. Yeşilinden mavisine, dağından denizine, deresinden tepesine kadar her şey bir ahenk içerisinde olup asla gözü yormaz. Ama insan, bazen ve hatta çoğu zaman Allah’ın koyduğu o dengeyi ve uyumu bozabilir. Bu gerçek, insanın baştan beri varolagelen bir özelliğidir. Ne demişti melekler Rablerine daha insanı dahi görmeden? “Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.” (Bakara 2/30) Ah bu insan! Ne de meraklı kendisine verilen uyumu bozup da dengesiz bir hayat sürmeye. Oysa önündeki her şey kendi ekseninde bir denge halinde yol alırken yaptığı dengesizliklerle ne kadar da zorlaştırıyor hayatını? Neticede insan işte…

Oysa Rabbimiz ne buyuruyordu? “… Allah katında her şey bir ölçü iledir.” (Ra’d 13/8) Peki, insanın hangi vasfı acaba bu ölçünün bozulmasında rol oynar? Kıskanç olması mı? Fitne-fesat çıkarması mı? Nankör olması mı? İyiliği görmemesi mi? Kibri mi? Mala ve fazla veya az olan her şeye düşkün olması mı? Sahi, insan kainatta var olan dengeye göre neden hareket etmez? İfrat ve tefritte yaşamak insanı mutlu mu ediyor yoksa? Hayır… Sanmıyorum… Galiba sadece ve sadece dünyaya olan hırsı, gözünün kör, kulağının sağır olmasına sebep olarak onu dengesizlik kervanında yolcu eyliyor.

Allah dünyayı denge ile yaratmış olduğuna göre müminden de bu dengeyi koruması istenmez mi? Evet, istenir. Maddi-manevi her türlü dengeyi bozan da hem dünyada hem de ahirette onun sonuçlarına katlanacaktır. Aşırı sevgi, aşırı hırs, aşırı düşmanlık, aşırı fedakarlık, aşırı olan her şey veya eksik olan her şey, insanın da dünyanın da dengesini bozacaktır. İnsandan istenen eskilerin tabiriyle hayatta mutedil olması idi. Peki insan gerçekten denge sağlayabildi mi? Ahirette göreceğiz… Veya belki de dünyada görüyoruz.

Hz. Peygamber’in tavsiyesi de dengeyi koruma üzerine idi. Bir hadislerinde şöyle dememiş miydi? “Ey insanlar! Allah karşısında takva sahibi (sorumluluğunuzun bilincinde) olun ve dünyevî isteklerinizde mutedil davranın. Çünkü hiç kimse kendisi için takdir edilen rızkını yiyinceye kadar ölmeyecektir, rızkı gecikse bile! Öyleyse Allah karşısında takva sahibi olun ve dünyevî isteklerinizde mutedil davranın. Helâl olanı alın, haram olanı terk edin.” (İbn Mâce, Ticâret, 2) O zaman dengede olmanın kriterini bilmek önem arz ediyor. Yani insan kendisine neyin helal neyin haram olduğunu bildiğinde dengeyi de sağlayabilecekti. Bildi mi? Bilmiyorum… Bilmek istedi mi? Bilmiyorum… Bildi de yaptı mı? Bilmiyorum… Sahi, insan dengesizliğini fark edemeyecek derecede kaybolmuş muydu?

“O, göğü yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden sapmayasınız; Ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız.” (Rahman 55/7-9) Dengeden sapmamak ve hem görünür hem de görünmeyende teraziyi düzgün tutmak emrolundu. O halde hangi konuda terazinin kefeleri birbiriyle uyuşmuyor? Bunu bilecek olan, kulların bizatihi kendileridir. Çünkü kimin kalbi ne ile doluysa dengesi veya dengesizliği onunla olacaktır. Aşırı olan her şeyde veya eksik olan her şeyde dengesizlik söz konusu olduğuna göre herkes kendisini hesaba çekmek ve hayatını sorgulamakla yükümlüdür. Her şeyin ve herkesin hakkının verilmediği her durum ve olay, bir anlamda hayatın dengesizliğine sebep olur. Bundan dolayı denge veya dengesizlik, bizim elimizde terazinin ayar(sızlığ)ı belki de kalbimizde daha doğrusu kararmadıysa vicdanımızda gizli.

İslam ümmetinin en temel özelliklerinden biri, dengeli kılınmalarıdır. (Bakara 2/143) Bu sebeple bu dinin müntesipleri, hayatlarının her anında dengesizlikle imtihan edildiklerinde veya dengelerini bozacak durumlar veya kişilerle muhatap olduklarında ümmet vasıflarına sahip çıkıp çıkmadıklarını kontrol etmeleri elzemdir. Başka bir ifade ile her dengesizlik, beraberinde ümmet olma özelliğini de bizden götürecektir.

Ve dengeli olmak, Rahman’ın en müstesna (has) kullarının özelliğidir. (Furkan 25/67) Denge, Müslüman bireyler için bu kadar önemli iken, şu çağda neden bu kadar dengesizlikler mevcut? Acaba Rahman’a has kul olma özelliğimizi mi yitirdik? Eğer öyle ise ne acı bir durum!

Her dengesizlik, müminin haddini aşmasıdır. Oysaki müminlere hadlerini aşmamaları emredilmiş ve bu durum onlara yasaklanmıştır. Ne yazık ki, aşırılık çağında müminler hayatlarının her anlarından dengesizliklerle imtihan edilmektedirler. Keşke akledebilsek…

Peki, siz ey insanoğlu! Sizin dengeyi tutturamadığınız ve hem kendiniz hem de diğer insanları bu dengesizlikten dolayı zor duruma düşürdüğünüz özelliğiniz hangisi?

Haftanın Kitap Tavsiyesi: Paulo Coelho, Simyacı, Çev. Özdemir İnce, Can Yayınları, İstanbul 2016.