Halime Özdemir, "Sizin Ailenizde Hiç Hafız Var Mı?" başlıklı köşe yazısını okuyucularına sundu.
Siz yardımsever misiniz? Ne zaman, nasıl, ne kadar, ne şekilde, neye ve kime yardım ederek ömrünüz geçiyor? Allah’ın herhangi bir kuluna veya yarattığına bir yudum su vermek gibi bir gayeniz oldu mu hiç şu hayat serüveninde? Peki, bir de bütün bunlardan öte Allah’ın dinine yardım etmek gerektiğini biliyor musunuz?
Her Müslümanın Allah’ın dinine yardım etme gibi bir görevi ve sorumluluğu vardır. Çünkü her ne iş olursa olsun hayatının her bir evresinde pek çok kez kişinin bizatihi kendisi, yardım edilecek durumlara düşerek hayat sürecek ve sürmektedir. Dünya, insanın tek başına başıboş olarak yaratıldığı ve dolaşacağı bir yer değildir. Bu sebeple hem Allah’a hem de O’nun kullarının yardımına muhtaçtır. Ama bu yardımın gerçekleşmesi için de hiç şüphesiz şart vardır. “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (dinine) yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed 47/7) buyurur yüce Allah. Peki ama Allah’ın dinine nasıl yardım edilir? İşte bu soruya cevap bulabilirsek ikinci aşamaya geçebiliriz.
Allah’a yardım, Allah’ın dinini yaşayarak mümkündür. Yaşayacağımız dini öğrenmeden yalan-yanlış bilgilerle dini yaşamak, elbette ki mümkün değildir ve kişi, dini yaşadığını zannederek en çok da kendini kandırmaktadır. İşte bu sebeple Allah’ın dinini, Allah’ın kitabından öğrenmek zorundayız. Biz, bu dinin kitabını hayatımıza rehber etmedikçe yaşantımız Allah’ın razı olacağı bir çerçevede olmayacaktır. Hiç şüphesiz din, öğrenilmeden yaşanılmaz. Sahi, en son dinin hangi emrini kaynağından öğrendiniz?
Bu dinin kitabının en temel özelliği, şu ayette belirtilmiştir: “Hayır o şerefli bir Kur’an’dır.” (Bürûc 85/21) Şerefli Kur’an ile ilgili-ilişkili olan da hiç şüphesiz şerefli olacaktır ve olmak zorundadır. Bu sebeple bu necip millet, Kur’an’ı nesilden nesile okutmak, öğretmek ve muhafaza etmek gibi bir misyon yüklenmiştir.
Bu milletin en önemli vasıflarından biri, Kur’an-ı ezbere bilen Kur’an hafızlarıdır. Asırlardır devam edegelen bu gelenekte hafız-ı Kur’anlar, bu milletin her zaman saygısını ve sevgisini kazanmışlardır. Bu din-i mübin-i İslam’a yardım etmek isteyenler de bu kitabı ezberlemek, öğrenmek ve yaşamakla mükelleftir. Kendisi ezberleyecek kabiliyeti olmayanlar dahi hafızı kelamları destekleyerek bu müessesenin devamı için gayret göstermişlerdir. Sahi, kim şerefli Kur’an’dan bir harf öğrenmek istemez ki?
Şu an yaz Kur’an kurslarımızda çocuklarımız derslerini almakta kimisi ise daha ileriye giderek yüce kelamı ezberleme yoluna adım atmak için emek vermekteler. Ve lakin şu çağın en çok dikkat çeken özelliklerinden biri de hiç şüphesiz Kur’an okuma ve ezberleme eğitiminin adeta yaşlılara ya da başka bir okul okumaya kabiliyeti olmayanlara tevdi edilmiş bir görev gibi telakki edilmesidir. Oysa Kur’an’ı ezberlemek, genç ve zeki dimağlarda daha kolay ve daha unutulmazdır. Gençlik, eğitim için hele hele Kur’an hafızı olmak için en müstesna zaman dilimidir. Bir şehrin zenginleri ve ileri gelenleri, bu yolda adım atmazsa bunun vebali, yevmü’l-mahşerde nasıl bölüşülecek hiç düşündük mü? Sahi, sizin şehrinizde hafızlık eğitimi veren kurslar mevcut mu?
“Bu Kur’an, Allah kelamı olup O’ndan başkası tarafından ortaya konulabilecek bir kitap değildir. O, kendinden önceki ilâhî kitapları doğrulayan, Allah’ın hükümlerini açıklayan, kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan ve Âlemlerin Rabbinden gelen bir kitaptır.” (Yûnus 10/37) Öyleyse bu kitabı okumak, ezberlemek, yaşamak ve ona hizmet etmek, her Müslümana düşen en önemli görevdir. Çünkü kelam, Allah’ın kelamıdır.
Kur’an hafızlarına Hz. Peygamber (sav)’in müjdesi vardır: “Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır...” (Buhârî, Tefsîr, (Abese), 1) Bu topraklarda eski ama çok da eski olmayan zamanlarda her evden muhakkak bir çocuk hafız edilirmiş. O yönde eğitim teşvik edilir ve çocuklar oldukça desteklenirmiş hem aile hem de toplumun diğer bireyleri tarafından. Ve günler geçmiş yıllar yılları kovalarken günümüze gelindiğinde aileler bu geleneği neredeyse öldürmüş ve Kur’an hafızları bir elin parmaklarını dahi geçmez hale gelmiş. Modern dünya, bir anlamda hafızlık eğitimini de tüketmiş. Çocuğunun zeki olduğunu düşünen ailelerden kaç tanesi “benim çocuğum da Allah’ın dinine yardım etsin” diye düşünerek çocuğuna hafızlık eğitimi aldırarak hayatına şekil vermesini istiyor? Sahi, sizin çocuğunuz kelamullahı ezberleyecek kadar zeki mi?
Bu dinin mensuplarının hafızı kelam olan bireyler yetiştirmek gibi bir derdi ve gayesi olmalı. Şerefli Kur’an’ı okuyanlar, Kur’an’ın nuruyla hem kendilerini hem de yaşadıkları toplumu ve nefes aldıkları dünyayı aydınlatmak zorundalar. Dilinde Kur’an olanların, elinde, dilinde ve kalbinde kötülük olamaz, olmamalı. Bu Kur’an, Allah kelamıdır. Allah’ın kelamını öğrenen ve okuyan, kötülükten de uzak durmak zorundadır. Son peygamber ne buyuruyordu: “Kur’an’ı öğrenin, onu okuyun ve okutun. Kur’an’ı öğrenen, okuyan ve gereğini yapan kimse, her tarafa koku yayan misk dolu bir kaba benzer…” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 2)
İnsanın hayat serüveninde dosdoğru yolda olması neredeyse imkansız. Hayatın çeldiricileri insanı yalan-yanlış yollara saptırabiliyor. Ama Kur’an, bizim dosdoğru yolda olmamıza vesile olan en büyük destekçidir. Biz Müslümanlara bu kitabın vahyine mazhar olmuş olan son Peygamber ne miras bırakmıştı hatırlıyor musunuz? “Size öyle bir şey bıraktım ki ona sıkı sarılırsanız sapıtmazsınız: Allah’ın Kitabı!” (Müslim, Hac, 147) Sahi, siz Kur’an’a sarılarak mı ömür tüketiyorsunuz? Hangi ayeti sizin yolunuzu aydınlatmakta?
Hala kendimize gelme vakti gelmedi mi? Bu milletin evlatları, yüce kitaba olan saygılarından geçmişte her bir Arapça kelimeye saygı duyarken tekrar bu saygıyı Kur’an’ı, yaşayarak, yaşatarak, öğrenerek ve hayatta uygulayarak Allah’ın dinine yani Kitabına yardım etmek zorunda olduklarını hatırlamak zorundalar.
Sahi, sizin ailenizde hiç hafız var mı?