Halime Özdemir, "Ya Karşınızdaki Allah’a Sığındıysa?-II" isimli köşe yazısını okuyucularına sundu.

Önceki hafta yazmaya başladığımız “sığınma” mevzusuna bu hafta da devam ediyoruz. Allah’ın koruması altına girmekti sığınma… Bütün sığınaklardan ve barınaklardan yani her şeyden kurtulup Yaradan’a yönünü çevirmekti sığınma. Başka bir ifade ile “Allah bana yeter.” demekti sığınma. Yerin ve göğün sahibi olan Allah’a yönelip iman ederek korkusuzca yaşamanın adı idi sığınma.

Ne buyuruyordu Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (sav) bir hadislerinde: “Allah’ım! Fakirlikten, yokluktan ve zilletten sana sığınırım. Haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan da sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 32) Bu hadis-i şerifte en dikkat çeken konu, insan hayatını olumsuz etkileyecek şeyler gelmeden önce Rabbe yönelmenin lüzumu. Dualarımızdaki usule baktığımızda genellikle olaylar vuku bulduktan sonra yönümüzü Allah’a çevirdiğimiz görülür. Oysa bu değil Rabbimizin bizden isteği. Hayatımızda bize üzüntü verecek durumlara düşmeden Rabbe sığınmanın zaruri olduğuna kaç kişi dikkat ediyor? İnsanın kendisine olan aşırı güveni midir bilinmez insanoğlu ellerini olaylar yaşanınca Allah’a açar. İnsan, kendisine bir sıkıntı dokunduğunda yalvarmaya ve sığınmaya başlarken bunun yanlışlığı açıkça öğretiliyor cahil olan insana. Zira insan işte, menfaat derdine düşercesine sığınmadan hayat sürdüğünün bilincinde dahi değil.

Yukarıdaki paragraftaki dua ile aynı doğrultuda başka bir sığınma duası da öğrenelim mi? Hz. Muhammed (sav)’in bütün olumsuz şeylere karşı kendini olaylar gerçekleşmeden koruma altına aldığını görmekteyiz yeniden. İnsanoğlu, “Allah zaten biliyor, görüyor” diye savunma mekanizması meydana getirirken her türlü koruma altına alınan Hz. Muhammed (sav) neden bu kadar sığınılacak şeyi zikrediyor acaba? Bilemedim… Bu defa şu şekilde bir sığınma duası çıkıyor karşımıza: “Allah’ım! Nimetlerinin yok olmasından, sağlığımın bozulmasından, ansızın gelecek cezandan ve öfkene sebep olan her şeyden sana sığınırım.” (Müslim, Rikâk, 96)

Bu seferki sığınma duasında ise istesek de istemesek de muhatap olduğumuz ikinci, üçüncü kişiler olarak tanımlanan kimselerin yapabilecekleri karşısında Rabbe yönelmenin lüzumu öğretiliyor Ademoğluna. Çünkü Adem’in oğulları birbirine zarar verme konusunda en baştan beri adeta yarış halinde ve Adem’in oğulları adeta birbirini yiyerek ömür tüketiyor. Neticede “nankördür” (İsrâ 17/67) insan ve insan aynı zamanda “zalimdir” (Ahzâb 33/72). Bütün bu özelliklerinin gereği olarak insan insanın kurdudur. Sadece bu özellikleri sebebiyle dahi olsa insanın insandan sığınması öğretiliyor rahmet peygamberinin dilinden. Ne buyuruyordu Hz. Muhammed (sav)? “Bismillâh! Allah’ım! Ayağımın kaymasından veya kaydırılmasından, sapmaktan veya saptırmaktan, haksızlık etmekten veya haksızlığa uğramaktan, kaba/cahilce davranmaktan ya da davranılmaktan sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103) Ah, ne güzel ve muhteşem bir sığınma duası. Müminin olmaması gereken bütün özellikleri cem ederek mümine yol öğretmiş bir duadan başka hangi zenginlik kullara fayda verir ki?

İnsanın organı insana verir mi? Ne garip bir soru değil mi? Çünkü bu sığınma duasını öğrendikten sonra bu soruyu sormamın gereğine inandım. Çünkü bu dua, insanın organlarının insana nasıl zarar vereceğini öğreterek onların şerrinden sığınmanın yöntemini bildiriyor. Mesela kulağımızla duyduğumuz her şey doğru mu? Dilimiz her daim gerçekleri mi haykırıyor? Kalbimiz acaba nasıl bir şekilde? Simsiyah mı yoksa mühürlenmiş ve kapatılmış mı? Belki de çoğu kimse kalbindekiler sebebiyle dibe vuruyor? Kaç kişi vücut azalarının ona yaptığı kötülüğü görme ve bilme kabiliyetine sahip? Şu duayı kaç kişi yapıyor? Bilmiyorum… Ama sahabeden bir zat Hz. Muhammed’e gelerek, Ey Allah’ın Resûlü, bana kendisiyle Allah’a sığınacağım bir dua öğret” diye istekte bulunduğunda Hz. Peygamber omzumdan tuttu ve şöyle buyurdu:De ki, Allah’ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve şehvetimin şerrinden sana sığınırım.” (Tirmizî, Deavât, 74) Sanırım bu yüzyılın insanı bu dualarla sığınmaya yanaşmıyor. Bu yüzyılın insanındaki aşırı “özgüven”, sığınak aramayı da engelleyen bir unsur olarak insanı Rabbine karşı olmaya meylettiriyor. Bilmiyorum…

O zaman kim bilir kaç dua daha var Hz. Muhammed’in sığındığı ve bizim bilmediğimiz? Peki ama müminler sığınmayı nasıl öğrenebilir? Kapsayıcı olsun mu? Bildiğimiz ve bilmediğimiz bir yöntemle karşımıza çıksın mı? Hz. Muhammed (sav)’in yaptığı ve bizim de onun yolundan gittiğimiz bir dua olsun mu? Hepsine verilen cevap evet ise işte o dua burada, buyurunuz: “Allah’ım! Peygamberin Muhammed’in senden istediği hayırlı şeyleri biz de istiyoruz. Peygamberin Muhammed’in sana sığındığı kötü şeylerden biz de sana sığınıyoruz. Yardım sendendir ve varış sanadır. Güç ve kuvvet sadece senin yardımınladır.” (Tirmizî, Deavât, 88) Görünenden ve görünmeyenden, bilinenden ve bilinmeyenden, gizliden ve aşikardan kısaca her şeyden Rabbe sığınmak ve daha doğrusu O’na yönelmek için hala vaktimiz var. Çünkü nefes alıyoruz. Sen sığındığın müddetçe Rabbin de seni koruyacaktır ey insan! Ve ey insan! Unutma ki ya senin muhatabının koruyucu Allah ise iki dünyada da halin nice olur hiç düşündün mü?

Haftanın Kitap Tavsiyesi: Sibel Eraslan, Nil’in Melikesi Hazreti Asiye, Timaş Yayınları, İstanbul 2013.