Necati Doğanç, "Yolu Taşköprü'den Geçenler: 1830'lu Yılların Taşköprü'sü" başlıklı makalesini okuyucularına sundu.
Kuzeybatı Anadolu, 18.Yüzyıl içinde Batılı seyyahların ilgi alanı içine girmişti. Bu seyyahların çoğu sahil kesiminde gezmişler o bölgeler hakkında yazılar kaleme almışlardır. İç kesimlere girmemişlerdi. Doktor, Coğrafya’cı, Jeolog ve seyyah olan W.F.AINSWORTH bölgenin iç kesimlerini yaya olarak dolaştığından gezdiği yerlerin coğrafi konumlarından ve arkeolojik kalıntılar hakkında bilgiler vermiştir.
W.F.AINSWORTH İstanbul’dan at sırtında yola çıkarak Kartal, İzmit, Karadeniz Ereğli, Beycuma, Çaycuma, Safranbolu, Kastamonu, Çorum, Çankırı yoluyla Ankara’ya ulaşan seyyahlardandır. AINSWORTH, 1838 yılının sonbaharında Kastamonu’ya gelmiş devamında Taşköprü’ye geçmiş o dönemin yaşamını incelemiş, sosyal, kültürel ve coğrafi yapı olarak gözlemlerini yazmıştır. Kastamonu’ya geldiğinde “Kastamonu’nun büyük, kalabalık ve oldukça hareketli bir Türk şehridir. Kentin, toplam hane sayısı on iki bin olup yaklaşık kırk sekiz bin nüfusa sahip olduğu, Müslüman şehirde yaklaşık otuz altı minare saydıklarını ve yirmi dört hamam olduğunu gözlemlemiş. “Kastamonu’nun ana ticaret ürünü iyi üretilmiş yündür. Erkekler bakırda, kadınlar Adana’dan getirilen ve nakliye için yelkenlerinin yapılıp İstanbul’a gönderilen pamukta çalışırlar. İkinci ürün Taşköprü’de öne çıkar. Her biri dört ile sekiz arasında baskıya sahip yirmi iki baskı evinin altısının kırmızı, on altısının mavi boyalar için olan yirmi iki boyama evinin olduğu söylenir. Sadece iki tabakhane vardır.
Şarap Tosya’dan, pirinç Tosya ve Boyabat’tan, karpuz Taşköprü’den ve Gökırmak boyunca uzanan bahçelerden getirilir.
Bir vilayetin veya sancağın başkenti olan Kastamonu her zaman Türk idaresinde olmuştur. Kastamonu’dan çıktıktan sonra Gökırmak vadisi boyunca ilerleyerek Taşköprü’ye vardık. Taşköprü; Gökırmak’ın sağ kıyısındadır. Binbeşyüz haneden oluştuğu söylenir. Kentte on minare, iki han, iki hamam saydık. Sepiciler(debbağ) ve demirciler nüfusun büyük bölümünü oluşturur. Taşköprü’deki mimari kalıntıların sayısının fazla olması buranın eski bir yerleşim yeri olduğunun kanıtlarıdır. Eski sütunlar, yontulmuş taşlar, pervazlar, mezarlıklarda boldur.
Ortada açık bir meydana sahip paralel kenar şeklinde birleştirilmiş yontuk taşların ve antik kalıntıların toplandığı medrese denilen denilen küçük bir binayı ziyaret ettik.
Binanın yanında yan kısmı tahrip olmuş bir insan yüzünü çevreleyen halkalarla süslü beyaz mermerden bir lahit, lahitin kenarlarında boğaların ve koçların başları ile köşelerde aşağıda yontulmuş üzüm salkımları vardı.
Medrese denilen ve eski yapı malzemelerinden oluşturularak yapılan binanın duvarına yandan eklenmiş büyük bir taş levha (yazıt) vardı. Bu yazıttan anladığımız Pompeipolis ile Taşköprü’nün aynı yer olduğunu doğrular nitelikte olmasıdır. Taşköprü’nün antik eserlerini inceledikten sonra Ilık Dağı’na tırmanmaya başladık.(Ilık Dağı; muhtemelen Elekdağı)Yedi hanelik Hazine Köy (Hazinedaroğlu)denilen küçük bir köye geldik. Bu köydeki derin bir geçitle ayrılan kalenin dağıtılmış duvarları ve parçalanmış sur taşları neredeyse zirvenin her yanını kaplamıştı. Bu kale, Doğu’da yaygın bir isim olmayıp muhtemelen kalenin hiç alınmadığına gönderme yapmak amacıyla Kız Kalesi olarak adlandırılmıştır. Kaleyi solumuzda bırakarak Çakmak Kapısı diye adlandırılan eski kemerlerin parçalarını bulduğumuz Gökırmak’a doğru akan derelere sahip bir geçide indik.
Ilık Dağı’na tırmanışımız kayaların ortasındaki bir noktadan başladı. Sonra çam ormanlarına girdik. Yaklaşık onbeş yayla evinin sakinlerinin dışında toplam dört kişinin ikamet ettiği adından da anlaşılacağı gibi dervişlerin kaldığı bir tekke olan Kavaşa Tekkesi’ne çakalların uluma sesi arasında karanlık çöktükten sonra ulaştık.
Tepelerin üzerinde gezimizi erken başlatarak ağaçsız ve kısmen ekili arazilere doğru yola çıktık. Bu arazi üzerinden iki saat seyahat ettikten sonra dağların hemen sona erdiği ve onu en son gördüğümde köylerle sarılmış olan Gökırmak Vadisi’ne girdik. Kireçtaşı,üzeri çam kaplı şistli kayaları izledik. Fakat nehir vadisi, geniş taş döküntülü katmanların bulunduğu yeni özellikler türetmişti.
Yağmur ve pınarların hareketine az direnen yokuşları kaplayan otlar olmaksızın farklı çentiklerin ilginç bir sırasını göstererek dağ geçitleri tarafından sanki yol açılıverdi. Etraftaki tepeler bodur ve dikenli hiç yaprak dökmeyen meşe ve ardıçla kaplıydı. Bir saatten biraz fazla yolculuktan sonra Gökırmak’a dökülen bir nehir kolu üzerinde güzelce konumlanmış küçük bir kasaba olan Boyabat’a getirdi.
WILLIAM AINSWORTH’un1830’lu yıllarda at sırtında ve yaya olarak geçtiği yaşadığımız bölge ve Taşköprü ile ilgili izlenimlerini seyyah olan yazarın ağzından aktarmaya çalıştım. İyi okumalar. Sağlıkla kalın.
Kaynak: William AINSWORTH/Seyahat Notları, Çevirmen: Güngör Karauğuz, Mehmet Ali Kapar, Harun Şimşek. Yayınevi: Çizgi Kitabevi
Necati DOĞANÇ /Araştırmacı-Eğitimci