Kastamonu, tarih boyunca yalnızca mimari yapılarıyla değil, aynı zamanda taşıdığı manevi değerlerle de özel bir şehir oldu. Bu manevi dokunun en güçlü figürlerinden biri ise kuşkusuz Müfessir Aladdin. Buhara’dan başlayıp Mekke’ye, oradan da Kastamonu’ya uzanan hayat hikâyesi; yetiştirdiği öğrenciler, yarım bıraktığı tefsirleri mezarında tamamladığına inanılan anlatılar ve türbesi etrafında anlatılagelen ışık efsaneleriyle bugün hâlâ merak uyandırmaya devam ediyor. Onun yaşamı, ilmin ve maneviyatın aynı çizgide buluştuğu bir yolculuk gibi.
Buhara’dan Kastamonu’ya Uzanan Manevi Bir Yolculuk
Müfessir Aladdin’in doğum tarihi tam bilinmese de, 13. yüzyılda ilim merkezi Buhara’da yetiştiği anlatılır. Tefsir ilmindeki derinliği ve haccı sırasında aldığı manevi işaretler, yaşamının yönünü değiştiren dönüm noktalarıdır. Rivayete göre hac yolculuğu sırasında Medine’de yaşamaya karar verir ve Kastamonulu bir zatın kızıyla evlenerek burada yerleşir. Ancak bir gece gördüğü rüya tüm planlarını altüst eder. Hz. Ebubekir’in ona “ilimle insanlara fayda sağlamak için başka diyarlara gitmesi gerektiğini” söylemesi, Kastamonu’ya uzanan yeni bir kapı aralar.
Kastamonu’ya vardığında dönemin medreselerinde tefsir dersleri vermeye başlar. Kimi anlatılara göre en zeki öğrenciler ona yönlendirilir. Hayatı boyunca birçok öğrenci yetiştirir; fakat en ilgi çekici rivayet, tefsir derslerinin onun vefatından sonra bile mezarı başında tamamlanmış olmasıdır. Öğrencisine rüyasında “kabrime gel, dersi orada sürdürelim” dediği ve Kur’an’ın son üç cüzünün bu şekilde tefsir edildiği söylenir. “Cevahür’ul Eşraf” adını taşıyan bu çalışma bugün Mevlâna Müzesi’nde saklanmaktadır.
Işıklarla Anlatılan Bir Türbe: Bozulan Makineler ve Kırılan Kazmalar
Müfessir Aladdin’in türbesi Kastamonu’da yıllardır “Işıklı Türbe” olarak anılır. Bunun sebebi, türbenin etrafında yaşandığı söylenen sıra dışı olaylardır. Bir dönem bölgedeki gecekondulara yol açmak için türbenin kaldırılması planlanır; ancak buldozer türbeye her yaklaştığında motoru durur. İş makineleri çalışmaz, kazmalar toprağa saplanıp kalır, zorlandıkça saplar kırılır. Geceleri türbenin çevresinde beliren garip ışıklar işçileri tedirgin eder ve çalışmalar yarıda bırakılır.

Bu hikâyelerin bir benzeri 1940’larda anlatılır. Yol yapımı sırasında makineler yine arızalanır. Bir işçinin kazmayı toprağa vurduğu anda güneş gibi bir ışığın yükseldiği, işçinin felç kaldığı rivayet edilir. Bu olayın ardından güzergâh değiştirilir ve yol türbenin üzerinden geçirilmeden tamamlanır.
Fotoğraflara Yansıyan Işık Halkaları: Dr. Caymaz’ın Tanıklığı
Işıklı türbeyi daha da ilgi çekici kılan bir diğer hikâye ise Dr. Gültekin Caymaz’a dayanır. Bir ziyaretinde türbenin önünde tripodla fotoğraf çeker. Filmler banyo edildiğinde kendisini çevreleyen geniş bir ışık halesi görür. Olayı tekrar incelemek için Kastamonu’ya döner. Farklı açılarla, hem kendi hem de başkalarının fotoğraflarını çeker. Her görüntüde ışık halkaları vardır. Hatta fotoğrafı çekilen bazı kişiler bu ışığı çıplak gözle gördüklerini söylerler. Ancak türbeden uzaklaşıldığında ışıklar kaybolur.

Mum Işığı Efsanesi: Görünen ve Görünmeyen Arasındaki Perde
Türbe ile ilgili bir başka rivayet ise daha sembolik bir anlatıya sahiptir. Türbeye iyi niyetle yaklaşmayan bir grubun, türbeden şehre baktığında şehri göremediği; şehirden türbeye baktıklarında ise türbenin yalnızca bir mum ışığı gibi göründüğü söylenir. Bu anlatı, halk arasında türbenin manevi koruma altında olduğunun bir işareti olarak yorumlanır.






