Kastamonu’nun köklü ilçesi Taşköprü, sadece tarihi yapılarıyla değil, yetiştirdiği manevi öncülerle de anılır. Bu bereketli topraklarda doğan Hüseyin Yakut Taşköprüvi, hem ilmi hem irfani yönüyle bu mirasın yaşayan temsilcilerinden biri olarak bilinir. Cihad Meriç’in “Kastamonu’nun Kanaat Önderi Hüseyin Yakut Taşköprüvi” başlıklı yazısında aktardıkları, bir hayat hikâyesinden çok daha fazlasını anlatır bu, bir ailenin asırlardır süregelen ilim yolculuğunun hikâyesidir.

Tasavvufla Yoğrulmuş Bir Aile Mirası

Yakut ailesinin kökleri, Kastamonu’nun ilim tarihine damgasını vuran Taşkörülüzâdeler silsilesine kadar uzanır. Bu köklü aile, Osmanlı döneminde ilim ve irfanın merkezi haline gelen Muzaffereddin Medresesi ile adını duyurmuştur. Ailenin manevi öncüleri arasında, İstanbul’un fethinden önce dahi Anadolu’da ilim öğreten ve devrinin önde gelen âlimlerinden biri olan Halil Efendi yer alır. Rivayete göre Halil Efendi, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul davetini kabul etmeyerek, ilmi hayatına Taşköprü’de devam etmiştir. Bu duruş, Yakut ailesinin karakterinde yer eden bir “bağımsız irade” geleneğinin de başlangıcı olmuştur.

Taşköprü’nün Manevi Işığı Hüseyin Yakut Taşköprüvi (3)

Ailenin bir diğer önemli ismi ise Hüseyin Yakut hocanın babasının dedesi Şeyh Mehmet Cemaleddin Efendi’dir. Halvetî tarikatına mensup olan bu büyük zat, Taşköprü’deki irfan halkalarının kurucularındandır. Onun dergâhı, uzun yıllar boyunca bölgedeki maneviyatın kalbi olmuştur. Ancak 1927 yılında yaşanan büyük Taşköprü yangını, sadece evleri değil, bu medrese ve dergâh gibi pek çok tarihi yapıyı da kül etmiştir. O dönemde birçok hatıranın yanmasına rağmen, Yakut ailesinin ilme ve tasavvufa olan bağlılığı hiç sönmemiştir. Hüseyin Yakut hocanın ailesinde, kuşaktan kuşağa geçen bu manevi miras, onun karakterini ve hizmet anlayışını şekillendirmiştir.

Hüseyin Yakut Hocanın Eğitim ve Hizmet Yılları

1948’de Taşköprü’de doğan Hüseyin Yakut, küçük yaşlardan itibaren hem ilim hem edep terbiyesiyle yetiştirildi. Kastamonu’daki Abdurrahman Paşa Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ankara İlahiyat Fakültesi’ne devam etti. 1970 yılında mezun olduktan sonra Kastamonu İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. Taşköprü, Devrek ve Cide’de görev yaptığı dönemlerde hem meslektaşlarına hem öğrencilerine derin izler bıraktı. Emekli olduktan sonra bile ilimden kopmadı; kurduğu dergâhta manevi sohbetler ve eğitimlerle yeni nesillere rehberlik etmeyi sürdürdü. “Eğitimcinin emekliliği olmaz” anlayışıyla, hayatı boyunca bilgiyle birlikte gönül terbiyesini de önceleyen bir duruş sergiledi

Emeklilik yıllarında bile ilimden ve hizmetten kopmadı. Taşköprü’de kurduğu tekke, kısa sürede bir maneviyat merkezi haline geldi. Sohbetlerinde tasavvufun özünü sade bir dille anlatıyor, gençlere hem çağın zorluklarını hem de insanın kendi iç dünyasındaki yolculuğu anlamayı öğretiyordu.

Nakşibendî Yolu ve Manevi Yolculuk

Hüseyin Yakut hocanın tasavvufla buluşması, onun hayatının dönüm noktalarından biri oldu. 1970’li yıllarda, Şeyh Muhammed Maşuk Norşinî Hazretleri’nin halifelerinden Şeyh Muhammed Nayır Erzincanî ile tanışması, maneviyat yolundaki kapıları ardına kadar açtı. Bu tanışma, sadece bir mürşid-mürid ilişkisi değil; gönül eğitiminde yeni bir sayfa anlamına geliyordu.

Hocamız, Nakşibendî yolunun edep ve hizmet esaslarını hayatına yansıttı. Zamanla “ilimle maneviyatı birleştiren hoca” olarak tanındı. Sohbetlerinde sık sık “İlim, insanın kalbini aydınlatmıyorsa eksiktir” derdi. Bu anlayış, onun hayat felsefesinin özünü oluşturuyordu.

Taşköprü’nün Manevi Işığı Hüseyin Yakut Taşköprüvi (2)

Kastamonu’nun Sessiz Işığı

Hüseyin Yakut Taşköprüvi, Kastamonu’nun manevi kimliğini temsil eden isimlerden biridir. Yetiştirdiği talebeler, paylaştığı eserler ve sohbetlerle hem bölgesine hem de ülke genelinde derin bir iz bırakmıştır. Onun rehberliğinde şekillenen pek çok genç, ilim ve ahlak dengesini gözeterek yaşamını yönlendirmiştir.

Cihad Meriç’in de ifade ettiği gibi, Hüseyin Yakut hocanın sohbetlerinde sadece dinî bilgi değil, aynı zamanda insan olmanın incelikleri de öğretilirdi. Her kelimesi, Anadolu irfanının süzülmüş bir damlası gibiydi.

Bugün Kastamonu sokaklarında yankılanan bu sessiz bilgelik, onun bıraktığı manevi mirasın bir yansımasıdır. Hüseyin Yakut Taşköprüvi, hem köklü ailesinin hem de Kastamonu’nun ruhani mirasının yaşayan halkalarından biri olarak, gönüllerde iz bırakmaya devam ediyor.

Kaynak: Haber Merkezi